0212 251 2808 (pbx) novitas@novitas.com.tr
0212 251 2808 (pbx) novitas@novitas.com.tr

KADİM UYGARLIKLAR ÜLKESİ ERMENİSTAN

KADİM UYGARLIKLAR ÜLKESİ ERMENİSTAN

İtiraf etmeliyim ki, 11 günlük Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan gezimizin, en çok merak ettiğim, benim için en bilinmez olan ve karmaşık beklentilerle adım attığım bölümü Ermenistan’dı. Azerbaycan hakkında, son yıllardaki yakın ilişkilerden, izlediğimiz TV kanallarından bir hayli fikrim var, Gürcistan da keza daha fazla referansa sahip. Gelgelelim Ermenistan benim için tam bir kara kutu, bir muamma. Bizi neyin beklediğini bilmezken, sınırda bizi karşılayan, çok iyi yabancı dil konuşan, güleryüzlü, kültürlü genç bayan rehberimiz Anuş ilk ışığı yakıyor. Ve 4 gün boyunca da birbiri ardına olumlu izlenimler ve duygular bizi sarıyor.
Bugünkü Ermenistan, kuzeyde Gürcistan, doğuda Azerbaycan, güneydoğuda İran, güneyde Azerbaycan’a bağlı Nahcivan özerk bölgesi ve güneybatıda Türkiye tarafından çevrelenen, yüzölçümü yaklaşık 30.000 km2 olan küçücük bir ülke. Daha komşularını sayarken bile, ülkenin siyasi olarak ne kadar problemli bir coğrafyanın ortasında yer aldığı hemen anlaşılıyor. Nitekim, Ermenistan, komşularından biriyle yaşadığı ciddi sorun (Azerbaycan), diğeriyle de (Türkiye) gerek tarihe, gerekse yine Azerbaycan sorununa dayanan ihtilaflar nedeniyle, sıkışmış durumda ve sınırlarının dışına çıkma kanalları büyük ölçüde tıkalı. Ve ülke bunun sıkıntısını çok ama çok fazla yaşıyor. Burada Ermenistan’ın tarihine ve Karabağ sorununa bir göz atmakta yarar var.
Ermeniler, geçmişlerini Kafkasların kadim bir halkı ve yüksek bir kültürü olan Urartulara dayandırıyorlar. Urartular, M.Ö. 9. yüzyıldan başlayarak, Van gölü çevresinden başlayarak, kuzeyde Kafkasya’ya, bugünkü Ermenistan’a doğru, doğuda da bugünkü İran ve Azerbaycan’a doğru yayılan yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Son bilimsel araştırmalar, Ermenilerin daha sonra bölgeye göçle gelerek, Urartuların hakimiyet bölgesinde yerleşen farklı bir kavim olduklarını gösteriyor. Ancak Urartuların gelişmiş kültür ve teknolojisini, metal işleme yöntemlerini, mimari ve taş işlemedeki becerilerini devralan Ermeniler, kısa sürede bu alanlarda geliştiler ve Van gölü, Sevan gölü ve Urmiye gölü üçgeninde geniş bir coğrafyada farklı dönemlerde krallıklar ve yarı otonom devletler kurdular. Ortaçağda ise, Anadolu’daki karışıklıklardan ve siyasi boşluklardan yararlanarak, Akdeniz’e kadar inerek, Güneydoğu Anadolu, Kilikya ve Mezoptamya’da Küçük Ermeni krallığını kurdular. Osmanlı’nın son döneminde hala Anadolu’da ciddi bir varlık olan  Ermeni topluluğu, can derdinde olan Osmanlı devleti yöneticilerinin yanlış politikaları sonucu, binlerce yıldır yurt edindikleri topraklardan atıldılar. Bu da günümüze kadar süregelen acılara ve uluslararası sorunlara yol açtı. Ermenistan’ın bugün Türkiye’yle olan sorunları buradan kaynaklanıyor.
 
Dağlık Karabağ sorunu
Karabağ sorunu ise, yine kökeni tarihte olan Azerbaycan’la arasındaki bir sorun.
SSCB döneminde Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı olan, ancak Ermeni nüfusun çoğunlukta olduğu, Dağlık Karabağ Sovyet Sosyalist Özerk Bölgesi’nde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra etnik gerilim yükseldi.Ermenistan Cumhuriyeti’nin desteklediği Ermeni militanlarla Azerbaycan arasında çatışmalar çıktı. Ermeniler bölgeyi işgal etti ve Azeriler’i buradan ve yakın çevreden sürdü. Hocalı katliamı ve benzeri acılar yaşandı. 1991’de Azeri nüfusun boykot ettiği ve yalnız Ermeni nüfusun katıldığıbir halkoylamasıyla ülkenin bağımsızlığı kabul edildi ve 1992’de de bağımsızlık resmen ilan edildi. Fakat Ermenistandahil, hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanımadı. Şu anda Azerbaycan topraklarının ortasında adeta bir ada gibi yer alan işgal altındaki Dağlık Karabağ bölgesi, Ermenistan tarafından açılan dar bir koridorla Ermenistan’a bağlandı. Buradan her türlü alışveriş ve lojistik destek sağlanıyor. Ancak tüm bu fiili durum, başta Azerbaycan olmak üzere, kimse tarafından tanınmıyor ve Kafkasların kanayan bir yarası olarak varlığını sürdürüyor.
Bu çelişkiler içinde daha güzel bir geleceğe doğru yol almak isteyen Ermenistan’ın işi hayli zor. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden bu küçük cumhuriyet, hala ekonomik çöküntünün pençesinden kurtulamamış. SSCB’nin, önemli kimya endüstrisi, elektronik endüstrisi, hatta uzay teknolojisi üretimini emanet ettiği Ermenistan, Sovyetlerin çökmesiyle, bütün bu teknolojik ve ekonomik gücünü kaybetmiş. Bu nedenle de, ülkenin her yanı, faaliyeti durmuş, kapanmış ve çürümeye yüz tutmuş fabrika mezarlıklarıyla dolu. Gürcistan sınırından Erivan’a giden yol boyunca da bu kompleksler sıralanmış. Ülke bağımsızlığını ilan edince, bazı fabrikaların kapanması o kadar ani olmuş ki, bazılarının önünde fabrikaya yük taşıyan kamyonlar boşaltılmadan öylece kalmış, hala bırakıldıkları yerde duruyorlar. Tabii ekonomik çöküş, işsizlik ve kaynak yokluğu kaçınılmaz kader olmuş. Üstüne komşular Azerbaycan ve Türkiye’yle anlaşmazlıklar ve sınır kapanması da eklenince, Ermenistan umudu dış yardıma, özellikle de diasporanın ekonomik desteğine bağlamış. Bugün ülkede bir miktar kimya, gıda, tekstil endüstrisi var. Ancak en önemli sektörler (enerji, telekomünikasyon gibi) Rus firmaların elinde. Ülkede kişi başı ortalama aylık gelir 100 Dolar civarında. Ama hayret bir şekilde başkent Erivan sokaklarında da kocaman cipler, lüks mağazalar, marka dükkanlar, şık kafe ve mekanlar boy gösteriyor ve akşam oldu mu canlı, cıvıl cıvıl bir hayat başlıyor. Özellikle, şehrin kalbinin attığı, en önemli caddelerin buluşma noktasında bulunan, eski adıyla Lenin, yeni adıyla Özgürlük Meydanı, eğlencenin ve sosyal buluşmaların merkezi. Etrafı Tarih Müzesi, Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Postane gibi Sovyet döneminden kalma Neoklasik yapılarla çevrili bu meydanda, hava kararmaya başlarken, muhteşem bir ses-ışık ve fıskiye gösterisi başlıyor. Meydanın orta yeri kocaman bir havuz ve ortasında ustaca yerleştirilmiş fıskiye düzenekleri var. Ermeni sanatçılarına ait özgün müziklerin yüksek volümde yayılmasıyla birlikte, bu fıskiyelerden çıkan sular,  renkten renge dönüşerek eşsiz bir dansa başlıyor. Kent halkının ve turistlerin meydanı dolduran kalabalığı, vücutlarını müziğin ritmine bırakarak geç saatlere kadar meydanı terk etmiyor. İlerleyen saatlerde de eğlence, kafe, bar ve tavernalarda devam ediyor. Bu arada Ermeni mutfağından da bahsetmekte yarar var. Açıkça söylemeliyim ki, bu seyahate çıkarken, Ermeni mutfağı hakkındaki tek referansım, İstanbul’dan tanıdığım Ermeni yemekleriydi ve bu nedenle beklentim yüksekti.  Nitekim yanılmadım. Gezdiğimiz 3 ülke içinde, yemeklerini en beğendiğim, damağıma en uygun tatları bulduğum yer oldu Ermenistan. Bizim mutfağa çok benzeyen bol sebze ağırlıklı, dana, kuzu etlerinin her türlü pişirildiği, zeytinyağlıların baş tacı edildiği zengin bir mutfak kültürü bulduk, üstelik çok uygun fiyatlarla midenize şölen yaptırabilirsiniz Ermenistan’da….

Eçmiadzin: Gregoryen Ermeniliğin merkezi
Erivan’daki ikinci günümüzün programında üç ziyaret var. Sabahki rotamız, dünya Gregoryen Ermeniliğinin dini merkezi, en kutsal mekanıEçmiadzin. Dinden bahsederken, Ermenilerin dünyadanın ilk Hristiyan halkı olduğunu, M.S. 301’de Ermeni kralı III. Trdat’ın Hristiyanlığı devlet dini ilan ettiğini ve onun yol göstericisi olan Aziz Gregorius’un (Aydınlatıcı) adından bu mezhebin adı olan Gregoryenliğin türediğini belirtmek gerek. Ermeniler kendi kiliselerini “Apostolik Kilise” olarak adlandırıyorlar. Ülkede bu kiliyse mensup olanların oranı halkın

% 94 kadarı. Din,dil ve alfabe… Bu üç unsur, Ermenileri hem Ermenistan’da, hem de diasporada bir arada tutan, onların kimliğinin en önemli tutkalı olan unsurlar ve hiçbirinden asla taviz verilmiyor. Örneğin, ilk kez 5. yüzyılda geliştirilen ve günümüzde de 39 harfli alfabesiyle Latin alfabesinden hayli farklı olan Ermeni alfabesi, Batıyla ilişkilerde zorluk yaratmasına rağmen, “değiştirmeyi düşünmez misiniz?” diye sorulduğunda, sert bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz ve şu cevabı alıyorsunuz: ”Alfabemiz bizim ulusal kimliğimizdir, asla vazgeçmeyiz”. Ama okullarda hala ikinci dil olarak Rusça öğretiliyor, yanı sıra artık İngilizce de önemli bir konumda.
Eçmiadzin’e dönelim: İlk kez 303’de  eski bir tapınağın yerinde yapılan bugünkü katedral, zaman içinde eklenen yapılarla ve fonksiyonlarla dev bir dini komplekse dönüşmüş, bugün UNESCO kültür mirası olarak tescilli. Patriğin ikametgahı, ruhban okulu, dini misafirhaneler, vd. kurumlar hep burada. Dünya Gregoryen Ermeniliğinin merkezi olarak, pek çok ayin, toplantı, düzenleme burada gerçekleşiyor. Bu merkeze bağlı olarak, dünyada önemli Ermeni topluluklarının olduğu ülkelerde yerel Patrikler görev yapıyor, ama ruhani olarak hepsi buraya bağlı. Türkiye’de de Samatya’da bulunan Türk Ermeni Patrikliği manevi olarak buraya bağlı. Eçmiadzin’deki Baş Patrik Katholikos olarak anılıyor. Büyük şans eseri ziyaretimiz Pazar sabahına denk geldi ve biz 2-3 saat süren Pazar ayinini, (üstelik de Katholikos tarafından yönetilen) izleme şansına sahip olduk. Kendisini de çok yakından gördük. Ak saçlı, ak sakallı, çok sempatik bir ruhbandı. Önümüzden geçerken bize selam verdi. Müslümanlığın Kabe’siyle karşılaştırılabilecek bu kutsal mekanda ayin hiç de öyle iç karartıcı bir ağırbaşlılıkta değil. Aileler çoluk çocuk gelmiş, korolar sürekli ilahiler söylüyor, kutsamalar yapılıyor, dini vecibeler bir bayram havasında gerçekleşiyor. Uzun süre kalıp ilgiyle izledik.
Öğleden sonra kente geri dönüp burada 2 önemli ziyaret yapmak üzere yola koyulduk. İlk ziyaretimiz, Özgürlük Meydanındaki Tarih Müzesi idi. Burası, Ermeni halkının yurt edindiği toprakların, taş devrinden günümüze antropolojik ve kültürel tarihini yansıtan zengin koleksiyonların yer aldığı gerçekten önemli bir müze. Ermeni toplulukları, neredeyse 3000 yıla yaklaşan tarihleri boyunca, Anadolu’dan, Mezopotamya’dan, Kafkasya’ya, Asya’ya dek çok geniş bir coğrafyada yaşamış oldukları için, tüm bu bölgelerde üretilmiş olan kültür ürünlerinin örnekleri burada sergileniyor. Ermenilerin metali ve taşı işlemede usta olduklarını zaten biliyorduk. Gördüklerimiz bizi şaşırtmıyor. Müzeden çıkınca, Erivan’a giden tüm yabancıların götürüldüğü, Ermenilerin hassas noktası malum anıta gidiyoruz. Buraya gitmeyi özellikle istiyoruz. Doğrusu bir halkı tüm fertleriyle derinden etkileyen ve yaralayan bir geçmişe ve onun anısına kayıtsız kalmak istemiyoruz. Hele ki, bugün yaşadığımız topraklarda yaşayan insanlar olarak, seçmemiş olsak da, bu geçmiş bizleri de ilgilendiriyor ve yaralıyorsa..
Anıt, Erivan’a hakim bir tepenin üstünde geniş bir alanda yer alıyor. Önce yerin altına doğru inen bir müzeye giriliyor. Burada Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde 1915 öncesi yaşayan Ermeni cemaatlerinin demografik bilgileri var. Ve rakamlarla bunların kaçının tehcire uğradığı anlatılıyor. Buradan çıkınca uzun bir yol katedip yolun sonundaki asıl anıta ulaşıyorsunuz. Bu yapı sade granit taşından yapılmış ortası boş dairesel bir yapı ve yanında da yüksek, sivri bir kule var. Dairenin ortasında, ölenlerin anısına ebedi bir ateş yanıyor. Fonda  sürekli olarak hüzünlü ve törensel bir müzik çalıyor. Yüreğimiz acıyla burkuluyor, bu kaçınılmaz. Karmaşık duygularla buradan ayrılıyoruz. Daha sonra şehir gezimizde, modern heykellerin yer aldığı kaskadlar parkını ve ünlü konyak fabrikasını görüyoruz. Ermeni konyağı dünyaca ünlü, hatta Yalta Konferansı sırasında Stalin tarafından Churchill’e ikram edildiği söyleniyor. En ünlü marka da Ararat…
 
Dağlar, göller  ve manastırlar ülkesi
Ararat, bizim Ağrı Dağı’nın Ermenice söyleniş şekli. Ararat, Ermeniler için kutsal dağ, bir zamanlar Van Gölü-Urmiye Gölü ve Sevan gölü arasında uzanan Ermeni krallığının coğrafi merkezinde yer alan tarihi ve efsanevi dağ, hala özlemle bakılan, açık havada Erivan’ın her noktasından görülen. Ermeniler için tarihteki 3 önemli gölden sadece biri, Sevan gölü şu anda Emenistan topraklarında. Sevan gölünü, Ermenistan’dan ayrılacağımız son gün, Gürcistan sınırına giderken görüyoruz. 2000 metre yükseklikte muhteşem yeşil bir doğayla çevrili, berrak turkuvaz renkli sularıyla büyüleyici bir güzelliği var. Ve tabii bu kutsal gölün üst tarafında bir tepe üstünde 2 kiliseden oluşan mabet alanı mevcut. Zarif konik kubbeleriyle sanki manzarayı bütünlemek için kondurulmuşlar oraya. Ermenistan, ortalama yüksekliği 1000 metrenin üstünde olan ve yemyeşil dağlar, gür ormanlarla kaplı bir ülke. Ve hemen her  yerde, dağların yüksek tepelerinde, derin vadi kenarlarında karşımıza bir manastır kompleksi çıkıyor. Tarihi Hristyanlığın ilk dönemlerine giden bu muhteşem yapılar, Ermeni mimarlık ve taş ustalığının hayranlık uyandıran anıtları; Erivan yakınlarında Zvartnotz katedrali, Gürcistan sınırında Hagpat manastırı, 1700 metredeki kayalara oyulmuş Gerad manastırı, Hagartsin manastırı gibi… bunların bazıları UNESCO kültür mirası…
Sevan gölü kıyısındaki keyifli bir moladan sonra nihayet Gürcistan sınırına varıyor, bu kez kısa süren sınır işlemlerinden sonra nezaketle Gürcistan’a kabul ediliyoruz.
 
İstanbul, 2013

  • çerez

çerez

kabul