İtiraf etmeliyim ki, 11 günlük Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan gezimizin, en çok merak ettiğim, benim için en bilinmez olan ve karmaşık beklentilerle adım attığım bölümü Ermenistan’dı. Azerbaycan hakkında, son yıllardaki yakın ilişkilerden, izlediğimiz TV kanallarından bir hayli fikrim var, Gürcistan da keza daha fazla referansa sahip. Gelgelelim Ermenistan benim için tam bir kara kutu, bir muamma. Bizi neyin beklediğini bilmezken, sınırda bizi karşılayan, çok iyi yabancı dil konuşan, güleryüzlü, kültürlü genç bayan rehberimiz Anuş ilk ışığı yakıyor. Ve 4 gün boyunca da birbiri ardına olumlu izlenimler ve duygular bizi sarıyor.
Bugünkü Ermenistan, kuzeyde Gürcistan, doğuda Azerbaycan, güneydoğuda İran, güneyde Azerbaycan’a bağlı Nahcivan özerk bölgesi ve güneybatıda Türkiye tarafından çevrelenen, yüzölçümü yaklaşık 30.000 km2 olan küçücük bir ülke. Daha komşularını sayarken bile, ülkenin siyasi olarak ne kadar problemli bir coğrafyanın ortasında yer aldığı hemen anlaşılıyor. Nitekim, Ermenistan, komşularından biriyle yaşadığı ciddi sorun (Azerbaycan), diğeriyle de (Türkiye) gerek tarihe, gerekse yine Azerbaycan sorununa dayanan ihtilaflar nedeniyle, sıkışmış durumda ve sınırlarının dışına çıkma kanalları büyük ölçüde tıkalı. Ve ülke bunun sıkıntısını çok ama çok fazla yaşıyor. Burada Ermenistan’ın tarihine ve Karabağ sorununa bir göz atmakta yarar var.
Ermeniler, geçmişlerini Kafkasların kadim bir halkı ve yüksek bir kültürü olan Urartulara dayandırıyorlar. Urartular, M.Ö. 9. yüzyıldan başlayarak, Van gölü çevresinden başlayarak, kuzeyde Kafkasya’ya, bugünkü Ermenistan’a doğru, doğuda da bugünkü İran ve Azerbaycan’a doğru yayılan yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Son bilimsel araştırmalar, Ermenilerin daha sonra bölgeye göçle gelerek, Urartuların hakimiyet bölgesinde yerleşen farklı bir kavim olduklarını gösteriyor. Ancak Urartuların gelişmiş kültür ve teknolojisini, metal işleme yöntemlerini, mimari ve taş işlemedeki becerilerini devralan Ermeniler, kısa sürede bu alanlarda geliştiler ve Van gölü, Sevan gölü ve Urmiye gölü üçgeninde geniş bir coğrafyada farklı dönemlerde krallıklar ve yarı otonom devletler kurdular. Ortaçağda ise, Anadolu’daki karışıklıklardan ve siyasi boşluklardan yararlanarak, Akdeniz’e kadar inerek, Güneydoğu Anadolu, Kilikya ve Mezoptamya’da Küçük Ermeni krallığını kurdular. Osmanlı’nın son döneminde hala Anadolu’da ciddi bir varlık olan Ermeni topluluğu, can derdinde olan Osmanlı devleti yöneticilerinin yanlış politikaları sonucu, binlerce yıldır yurt edindikleri topraklardan atıldılar. Bu da günümüze kadar süregelen acılara ve uluslararası sorunlara yol açtı. Ermenistan’ın bugün Türkiye’yle olan sorunları buradan kaynaklanıyor.
Dağlık Karabağ sorunu
Karabağ sorunu ise, yine kökeni tarihte olan Azerbaycan’la arasındaki bir sorun.
SSCB döneminde Azerbaycan Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı olan, ancak Ermeni nüfusun çoğunlukta olduğu, Dağlık Karabağ Sovyet Sosyalist Özerk Bölgesi’nde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra etnik gerilim yükseldi.Ermenistan Cumhuriyeti’nin desteklediği Ermeni militanlarla Azerbaycan arasında çatışmalar çıktı. Ermeniler bölgeyi işgal etti ve Azeriler’i buradan ve yakın çevreden sürdü. Hocalı katliamı ve benzeri acılar yaşandı. 1991’de Azeri nüfusun boykot ettiği ve yalnız Ermeni nüfusun katıldığıbir halkoylamasıyla ülkenin bağımsızlığı kabul edildi ve 1992’de de bağımsızlık resmen ilan edildi. Fakat Ermenistandahil, hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanımadı. Şu anda Azerbaycan topraklarının ortasında adeta bir ada gibi yer alan işgal altındaki Dağlık Karabağ bölgesi, Ermenistan tarafından açılan dar bir koridorla Ermenistan’a bağlandı. Buradan her türlü alışveriş ve lojistik destek sağlanıyor. Ancak tüm bu fiili durum, başta Azerbaycan olmak üzere, kimse tarafından tanınmıyor ve Kafkasların kanayan bir yarası olarak varlığını sürdürüyor.
Bu çelişkiler içinde daha güzel bir geleceğe doğru yol almak isteyen Ermenistan’ın işi hayli zor. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden bu küçük cumhuriyet, hala ekonomik çöküntünün pençesinden kurtulamamış. SSCB’nin, önemli kimya endüstrisi, elektronik endüstrisi, hatta uzay teknolojisi üretimini emanet ettiği Ermenistan, Sovyetlerin çökmesiyle, bütün bu teknolojik ve ekonomik gücünü kaybetmiş. Bu nedenle de, ülkenin her yanı, faaliyeti durmuş, kapanmış ve çürümeye yüz tutmuş fabrika mezarlıklarıyla dolu. Gürcistan sınırından Erivan’a giden yol boyunca da bu kompleksler sıralanmış. Ülke bağımsızlığını ilan edince, bazı fabrikaların kapanması o kadar ani olmuş ki, bazılarının önünde fabrikaya yük taşıyan kamyonlar boşaltılmadan öylece kalmış, hala bırakıldıkları yerde duruyorlar. Tabii ekonomik çöküş, işsizlik ve kaynak yokluğu kaçınılmaz kader olmuş. Üstüne komşular Azerbaycan ve Türkiye’yle anlaşmazlıklar ve sınır kapanması da eklenince, Ermenistan umudu dış yardıma, özellikle de diasporanın ekonomik desteğine bağlamış. Bugün ülkede bir miktar kimya, gıda, tekstil endüstrisi var. Ancak en önemli sektörler (enerji, telekomünikasyon gibi) Rus firmaların elinde. Ülkede kişi başı ortalama aylık gelir 100 Dolar civarında. Ama hayret bir şekilde başkent Erivan sokaklarında da kocaman cipler, lüks mağazalar, marka dükkanlar, şık kafe ve mekanlar boy gösteriyor ve akşam oldu mu canlı, cıvıl cıvıl bir hayat başlıyor. Özellikle, şehrin kalbinin attığı, en önemli caddelerin buluşma noktasında bulunan, eski adıyla Lenin, yeni adıyla Özgürlük Meydanı, eğlencenin ve sosyal buluşmaların merkezi. Etrafı Tarih Müzesi, Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Postane gibi Sovyet döneminden kalma Neoklasik yapılarla çevrili bu meydanda, hava kararmaya başlarken, muhteşem bir ses-ışık ve fıskiye gösterisi başlıyor. Meydanın orta yeri kocaman bir havuz ve ortasında ustaca yerleştirilmiş fıskiye düzenekleri var. Ermeni sanatçılarına ait özgün müziklerin yüksek volümde yayılmasıyla birlikte, bu fıskiyelerden çıkan sular, renkten renge dönüşerek eşsiz bir dansa başlıyor. Kent halkının ve turistlerin meydanı dolduran kalabalığı, vücutlarını müziğin ritmine bırakarak geç saatlere kadar meydanı terk etmiyor. İlerleyen saatlerde de eğlence, kafe, bar ve tavernalarda devam ediyor. Bu arada Ermeni mutfağından da bahsetmekte yarar var. Açıkça söylemeliyim ki, bu seyahate çıkarken, Ermeni mutfağı hakkındaki tek referansım, İstanbul’dan tanıdığım Ermeni yemekleriydi ve bu nedenle beklentim yüksekti. Nitekim yanılmadım. Gezdiğimiz 3 ülke içinde, yemeklerini en beğendiğim, damağıma en uygun tatları bulduğum yer oldu Ermenistan. Bizim mutfağa çok benzeyen bol sebze ağırlıklı, dana, kuzu etlerinin her türlü pişirildiği, zeytinyağlıların baş tacı edildiği zengin bir mutfak kültürü bulduk, üstelik çok uygun fiyatlarla midenize şölen yaptırabilirsiniz Ermenistan’da….