“Incredible India!”. “İnanılmaz Hindistan!” Bu basit gibi görünen ifade, Hindistan’ın son yıllarda tüm uluslararası turizm fuarlarında ve tanıtım kanallarında kullandığı reklam sloganı. İlk bakışta basmakalıp bir ifade gibi geliyor, ancak Hindistan’ı gidip gördükten sonra, ne kadar isabetli ve Hindistan’ı tam tamına ifade eden bir tanımlama olduğunu anlıyor insan.
Evet, bir milyar ikiyüz milyonu bulan nüfusuyla, Asya’nın ve dünyanın ikinci en kalabalık ülkesi olan Hindistan, aynı zamanda Türkiye’nin dört katını bulan yüzölçümü, çöl ikliminden tropikal iklime kadar tüm iklim kuşaklarına yayılan coğrafyası, bilfiil konuşulan 15 resmi dili ve 850 farklı lehçesi, rengarenk ırklar, etnik gruplar ve dinler bileşkesi, bir yanda inanılmaz zenginlik ve şaşaa, diğer yanda insanın içini burkan yoksulluk manzaralarıyla, gerçekten de inanılmazları bünyesinde barındıran renkli bir bohça gibi…
Asya’nın güneye, Arap Denizi ile Hint Okyanusu’na doğru uzantısını oluşturan bu dev ülkeyi tek bir gezide baştanbaşa katetmek ve tanımak mümkün değil elbette.
Biz de bu nedenle, Ramazan Bayramı’nda düzenlediğimiz bir geziyle, Hindistan’ın kuzey bölgelerini ve Hindistan’ın kuzey komşusu Nepal ile, onun başkenti olan Katmandu’yu keşfetmeye çalıştık.
On günlük bir gezide o kadar yoğun izlenim ve anı birikti ki, bunların hiç değilse bir kısmını sizlerle paylaşalım istedik.
Himalayaların eteklerinde bir Hindu krallık: Nepal
Nepal krallığı, dünyada resmi dini Hinduizm olan tek devlet. 26 milyon nüfusu ve Türkiye’nin sadece bir tek coğrafi bölgesi kadar yüzölçümüyle, dünyanın en yüksek dağ sırası olan Himalayaların ( ortalama yükseklik 8000 metre ) eteklerinde güzel mi güzel, ama bir o kadar da yoksul bir ülke. Yıllardır krallık rejimiyle mücadele eden Maocu gerillalar, artık neredeyse ülkenin siyasi yaşamını belirler hale gelmişler. Şimdilerdeyse, hükümetle pazarlığa oturup, sosyal adaleti sağlamak için meşrulaşma yolunda bir hayli yol katetmekteler. Bu yoksul ülkenin siyasi yaşamı, son yıllarda biteviye çalkantılarla geçmiş. Bildiğimiz gibi, bundan birkaç sene önce, tüm kraliyet ailesi, bir akşam yemeği esnasında şaibeli bir şekilde öldürülmüş, aileden geri kalan tek üye olan kralın kardeşi, yönetimi ele almıştı.
Hindistan’da olduğu gibi, Nepal’de de, yoksulluk ne boyutta olursa olsun, insanların her daim sığınağı dinler, özellikle de milyonlarca tanrısıyla ( 33 milyon tanrı !! ) Hinduizm. Tabii Nepal’de Budistler, Müslümanlar, Hristiyanlar ve başka dini azınlıklar da var, ama halkın büyük çoğunluğu Hindu dinine mensup ve dünyada tek örnek olarak devletin resmi dini de Hinduizm. Hindu dininin 3 baş tanrısından en güçlüsü olan Şiva’nın, Nepal’de Himalayaların Kailaş doruğunda doğduğuna inanılıyor.
Ancak Nepal aynı zamanda Budizm için de çok kutsal bir ülke, zira Budizm’in kurucusu ve kutsal yol göstericisi Gautama Buda, Nepal’de dünyaya gelmiş, daha sonra Hindistan’a giderek burada öğretisini yaymış. Daha sonra Budizm, gezginci rahipler yoluyla Nepal ve Tibet üzerinden tüm Uzakdoğu’ya yayılmış. Şu anda Budizm’in birçok önemli tapınağı Nepal’de bulunuyor. 1960’larda Batılı ülkelerdeki “çiçek çocukları”nın Budizm ve Hinduizm gibi mistik dinlere ve bu ülkelerin kültürlerine merak salmasıyla başlayan Nepal ve Katmandu tutkusu, bugün de tüm hızıyla sürüyor. Her yaştan Avrupalı ve Amerikalı, uzun yollar katederek, Nepal’e geliyor ve buradaki Aşram’larda ( bir tür manastır ) turuncu ihramlara girip saçlarını kazıtarak bir tür münzevi manastır hayatı yaşıyorlar. Kendilerine göre “gerçeği bulduklarına” inandıklarında ise geri dönüyorlar. Yoksul Nepal’in en önemli gelir kaynaklarından biri de, dünyanın en yüksek dağlarına, özellikle de Everest ve benzeri zirvelere çıkmak için akın akın bu ülkeye gelen dağcı ve doğa yürüyüşçüleri. Bu nedenle dağ turizmi hayli gelişmiş bir sektör. Everest’e çıkma cesareti ve kondisyonu gösteremeyenler için ise, Everest’e teğet geçen uçuşlar yapan küçük uçaklar hizmetinizde. Biz bu küçük uçaklara biraz güvenmediğimiz için bu eşsiz macerayı kaçırdık, ama grubumuzdan gidenleri de kıskandık doğrusu!
Kutsal nehir Ganj, kutsal kent Varanasi
Katmandu Hindistan arasında vızır vızır işleyen uçaklar sizi kısa sürede bu ülkeye ulaştırıyor. En sık seferler de Varanasi’ye. Varanasi, Hindistan’ın ve tüm Hinduların en kutsal şehri, herkesin gitmeden ölmek istemediği ve de ölmek için gitmek istediği bir hac mabedi. Kuzey Hindistan’ın en önemli akarsularından Ganj nehri, Hindu inancına göre en kutsal nehir. Sağken günahlarınızdan arınmaya, ölünce de kıyısında yakılmaya gideceğiniz en yüce mekan. Hinduizmde cenazeler yakılıyor ve külleri bir nehre savruluyor. Bu amaçla, hemen her nehir kıyısında “gat” adı verilen, merdiven şeklinde ölü yakma yerleri var. Ölüler genellikle sabaha karşı buraya getiriliyor, akrabaları tarafından yığılan koca bir odun hevenginin üstüne yatırılıyor ve tutuşturuluyorlar. Tamamen yandıktan sonra da kalan küller, nehre atılıyor. Ancak her inançlı Hindu’nun özlemi, en kutsal nehir olan Ganj kıyısında ölmek ve burada yakılıp küllerinin bu nehre kavuşması. Burada yakılma imkanı bulamayanların külleri de kavanozlarla getirilip Ganj’a dökülüyor. Bu gerçekleştiğinde, Hindular “Nirvana” ya ulaşacaklarına inanıyorlar. Hinduizmde, tanrısal kat olan Nirvana’ya ulaşmak hiç de kolay değil. Bunun için mükemmel bir hayat sürmeniz gerekiyor. Eğer bu dünyada mükemmel değil idiyseniz, mükemmelliğe erişene kadar tekrar tekrar bu dünyaya gelmek kaçınılmaz, ta ki mükemmelliği yakalayana kadar. İşte o zaman Nirvana’ya hak kazanıyorsunuz ve bu gel-git döngüsünden kurtuluyorsunuz. İşte Varanasi’de yakılıp Ganj’a atılmak bu süreci hızlandırıyor.Yaşayan Hindular da günahlarından arınmak için Ganj’a girip yıkanıyorlar. Sonuçta ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Özellikle sabah güneş doğmadan önce bir yandan gatlarda yığın yığın odunların üzerinde bir takım insanlar yanarken ve külleri nehre atılırken, hemen onların yanıbaşında yüzlerce insan yarı çıplak veya giysileriyle aynı nehre girip yıkanıyorlar, nehrin suyunu içiyor ve hatta alıp götürüyorlar. Hayatla ölümü bu kadar yanyana hiç görmemiştik daha önce. Tabii bu benzersiz deneyimi yaşamak için, bizlerin de yüzlerce turist gibi, sabah beşte kalkıp, Ganj’daki tekne turuna katılmamız kaçınılmazdı.