Ilgaz’ın eteklerinde bir doğa ve kültür vahası
“Anadolu’ nun yüce bir dağı” olan Ilgaz, Orta Anadolu platosunun kuzey kenarından başlayarak, 2600 metreye varan doruklarıyla, yemyeşil çam ormanlarıyla, yaz kış karlı tepeleriyle, Batı Karadeniz’in güneye bakan doğal sınırını oluşturur. Ilgaz’ın kuzey eteklerinde ise Türkiye’nin en yeşil illerinden biri olan Kastamonu ili uzanır. Yemyeşil yaylalar ve çayırlar, verimli nehir vadileri, başı sislerle kaplı dağ dorukları, şelaleler, mağaralar ve daha birçok eşsiz doğal güzellik bu ilde özenle biraraya getirilmiştir sanki. Kuzeydeki Küre Dağları, ilin Karadeniz’e bakan yüzünde doğal bir eşik oluşturur ki, derin kanyonlarla oyulan bu dağ sırası, ülkemizin en zengin ekosistemini ve doğal koruma alanlarını bağrında saklar. 170 km’lik sahil şeridiyle Karadeniz’deki en uzun sahile sahip ildir Kastamonu.
Tarih kokan sokaklar
Ilgaz Dağı’ndan inen derelerin Karadeniz’e doğru akarken oluşturduğu Karaçomak vadisinin doğu ve batı yakasında oluşmuş olan kent merkezinin ilk kuruluşu Orta Tunç çağına kadar geri gider. Hitit döneminde ise şimdiki kalenin olduğu yerde müstahkem bir mevki olduğu tahmin edilmektedir. Daha sonra Frigler, Pontuslular, Romalılar, Bizanslılar, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar kesintisiz olarak şimdiki kent merkezinin olduğu bölgeyi iskan etmişlerdir. Cumhuriyet döneminde ise kent bugünkü şeklini almıştır. Kale, günümüze kalan fiziki varlığıyla, 12. yüzyıl Bizans Komnen dönemi yapısıdır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de tahkim edilmiş ve genişletilmiştir. Türkiye’de en iyi durumda kalmış olan kalelerden birisidir ve kente batı yamacından görkemli bir bakış sağlar. Kalenin hemen altındaki yerleşim, halk arasında Yukarı Pazar adıyla bilinir ve Ortaçağa referans veren bu adıyla ilk yerleşimin yerine işaret eder. Bugün de geleneksel konut mimarisinin en iyi korunduğu bölge olan ve Karaçomak deresine kadar yelpaze gibi açılarak inen bu mahalleler, Türkiye’de belki de özgün yapısı en iyi korunmuş birkaç kent merkezinden birini oluşturur. Osmanlı döneminde sayıları 20’yi geçen hanlardan bugün sadece 4-5 tanesi iyi durumda kalmış ve çoğu restore edilmiştir. Bu yapılar bugün otel, alışveriş merkezi, cafe-restoran gibi yeni işlevler kazanarak kentin ziyaretçilerine hizmet etmeyi sürdürmektedirler. Eski kentin kalbi Nasrullah meydanında atmaktadır. 500 yıllık Nasrullah Camii ve ünlü şadırvanı, hemen yanıbaşındaki, bugün el sanatları çarşısı olarak tüm turistlerin vazgeçilmez durağı olan Münire Medresesi, tarihi hamamlar, kentin en eski beylikler dönemi yapılarından olan Yılanlı Darüşşifa, irili ufaklı camiler, külliyeler, hep tarihi kent merkezinin mücevher değerindeki tarihsel varlıklarıdır. Kaleden dereye ve çarşı bölgesine doğru yokuş aşağı inerken, birçok kıvrımlı dar sokak, birbirinden güzel tipik Kastamonu evini barındırır.
Geçmişin görkemine tanık konaklar
Kentte tescilli tarihi ev sayısı 500’ü geçmektedir. Bunların hepsi koruma altında olup,30-40 tanesi restore edilmiş ve kısmen yeni işlevlere kavuşmuştur. Eski mahallerde yapacağınız kısa bir gezinti, Kastamonu geleneksel konut mimarisinin özgünlüğünü ve görkemini gözlerinizin önüne sermeye yetecektir. Kastamonu evleri, ahşapla kerpicin uyumlu birlikteliğinden doğan Karadeniz’in geneline özgü “ hımış” yapı tekniğiyle yapılmış olmakla birlikte, kendilerine özgü bazı özelliklere sahiptir. Bunların başında yapıların büyük ölçeği, dışa dönük yapısı gelir. Bir Kastamonu evi tüm görkemiyle kendini dışa yansıtır. Tüm cepheleri kaplayan pencereler, kapı, pencere ve cephelerdeki kuşakların ahşap işçiliği, görenleri kendine hayran bırakır. İçinde yaşam süren sayısız ahşap ev, hala geleneksel Türk aile yaşam tarzını eksiksiz yansıtmaktadır. Bunlardan birkaçı, konaklama tesisine dönüştürülmüş olup butik hizmet vermektedir. Restore edilen diğer bazıları ise muhtelif hizmetlerde kullanılmaktadır. Kısa süreliğine Kastamonu’ya gitmiş olsanız bile, sokak aralarında bir gezintiye zaman ayırmayı ihmal etmeyin.
Milli Parklar, yaylalar, tertemiz sahiller
Kastamonu’nun kent merkezini yeterince gezip biraz da “yeşile doymak” isteyenler için Kastamonu’nun ilçelerinde sayısız alternatif mevcuttur. Merkez dışındaki 19 ilçenin her biri kendine özgü doğal güzelliklere ve değerlere sahiptir. Ancak ilin çok önemli iki Milli Parkın’dan biri olan Küre Dağları Milli Parkı, Türkiye’nin “dünyaya armağanı” olan bir evrensel doğa mirası olarak ön plana çıkmaktadır. Milli Park içindeki ve sınırındaki konumlarıyla Pınarbaşı, Azdavay, Şenpazar ve Cide ilçeleri, flora-fauna zenginliği, Valla Kanyonu, Ilgarini Mağarası, Ilıca Şelalesi, Loç Vadisi, ekoturizm yapılan köyleri ile, birer doğa turizmi cennetidir. Daday ilçesi atlı spor merkezleriyle, Araç ilçesi ise trekking yapmaya çok uygun yemyeşil yaylalarıyla, Cide, İnebolu, Abana, Çatalzeytin ilçeleri, enfes kumsalları ve tertemiz sahilleriyle, her biri ayrı ayrı vakit geçirmeye değer ilçelerdir.
Kastamonu merkezine 17 km mesafedeki Kasaba köyünde Candaroğlu Mahmut Bey Camii ise, bölge tarihinin en önemli mimari kalıtlarından biri olarak, tek başına Kastamonu’ya gelmek için bir nedendir. 14. yüzyıldan kalma, çivi kullanılmadan yapılmış ahşap geçme mimarisiyle ve muhteşem kalem işleriyle, dünyanın her yerinden ziyaretçilerini büyülemektedir.
Bunları yapmadan dönmeyin;
Kastamonu’yu görülecekyerler listesine alan bir gezginseniz, size mutlaka şunları yapmanızı öneririz: Kente sabah saat kulesinden, öğleden sonra da kaleden bir bakın, Nasrullah Meydanı’nı ve Camii’ni, Cumhuriyet Meydanı’nı ve Milli mimarımız Vedat Tek’in eseri Valilik binasını, Kent Tarihi Müzesi’ni, Arkeoloji Müzesi ve Liva Paşa Konağı Etnoğrafya Müzesi’ni, Vedat Tek Kültür Merkezi’ni gezin, camileri, külliyeleri, hanları görün, Münire Medresesi’nde alışveriş yapın, ünlü el dokumalarından alın, sarımsak, çekme helva, pastırma alın, etli ekmek, mantı, banduma, baklava ve simit tiridini tadın ve mutlaka geçmişin görkemini yaşatan, tarihin soluğunu hissedeceğiniz çam kokulu konaklarda konaklayın, huzurlu ve benzersiz bir uykunun keyfine varın…