Geçtiğimiz haftasonu yine bir turum dolayısıyla gittiğim Bolu’nun Mudurnu, Göynük ve Ankara’nın Beypazarı ilçeleri, bir tarih tutkunu ve korumacı olarak beni çok etkiledi. Bu yerlerin hepsini daha önce görmüş olmama rağmen, son bir iki yılda kaydettikleri gözle görülür olumlu gelişme, bende adeta yepyeni bir yere gelmişim duygusu uyandırdı.
Mudurnu ve Göynük tutarlı, ama daha yavaş bir çizgide tarihi koruma ve restorasyon yolundaki gelişmelerini sürdürürken, Beypazarı ilçesi, son 4-5 yılda bu yolda adeta çağ atlamış gibiydi.
Beypazarı Ankara’nın yaklaşık 90 km mesafedeki bir ilçesi. Ta Selçuklulardan beri Türk yurdu ve önemli ticari ve askeri yolların üstünde olduğu için hep belli bir stratejik önemi korumuş, ticaret ve özellikle zenaatlerin önemli bir merkezi olmuş. Camiler, külliyeler, hanlar, mektepler ve birbirinden gösterişli evlerle görkemli bir Osmanlı kasabası olmuş. Ancak tüm tarihi kentlerimizin başına gelen onun da başına gelmiş ve yirminci yüzyılda, kente can veren geleneksel üretimler ve ticari faaliyetler önemini kaybedince, kent de belli bir duraklama dönemine girmiş ve tarih adeta uykuya yatmış.
Ancak kent 2000 yılında bu uzun uykudan uyanmış ve hızla restore edilmeye başlamış.
Sadece 2 yıl gibi bir süre içinde 500 kadar ev restore edilmiş, 1000 evin restorasyonu da planlanıyor, tarihi hanın restorasyonu başlamış ve hepsinden önemlisi, bu restorasyonlar öylece yapılıp bırakılmamış, aksine tümü planlı bir turizm projesinin birer aktörü olarak rollerini paylaşmışlar ve yıllardır derin bir uykuda olan bu kasabaya inanılmaz bir turizm canlılığı getirmişler.
Bu canlılığı sözlerle tarif etmek zor. Özellikle haftasonları Ankara’dan gelen otobüsler dolusu insan (sayıları yüzler, hatta binlerle ifade edilebilir), kasabanın sokaklarında dolaşıyor, müze evi geziyor (sadece bir tek müze ev var ), dükkanlarda ve sokak standlarında alışveriş ediyor, bol bol para bırakıyor ve gidiyor. Yerlerine otobüsler dolusu yenileri geliyor. Tabii başka illerden, örneğin bizim gibi İstanbul’dan gelenlerin sayısı da hiç az değil. Şimdilik sadece restore edilmiş 4-5 konaktaki az sayıda oda ile konaklama hizmeti veriliyor,ama bu da hızla gelişme yolunda.
Asıl hizmet, tarihi ev ve konaklarda yemek konusunda veriliyor. Beypazarı’nın yöresel yemekleri olan tarhana çorbası, Beypazarı yaprak sarması, Beypazarı güveci ve baklavası her yerde sunuluyor. Hatta Belediye bu saydığım menüyü bir standart menü halinde fiyatlandırmış ve sabitlemiş. Tüm restoranlar bu menüyü sadece 9 YTL’ye vermek zorunda. Uymayana ceza var! Dolayısıyla rekabet sadece kalite konusunda yaşanıyor ve bu da kaliteyi artırıyor. Beypazarı’ndaki bu turizm mucizesinin lokomotifi Belediye. 2000’lerin başından itibaren planlı ve kararlı bir şekilde bir dizi projeyle kasaba bu hale gelmiş. 500 tarihi ev ve konak restore edilmiş, restore edilmeyen yapıların da cephe giydirmeleri yapılmış ve tarihi dokuyla uyumu sağlanmış. Böylece kasabayı gezerken, koruma altına alınan ve projelendiren kesimde, gözü rahatsız eden hiçbir yapıya rastlanmıyor.
Aslında restore edilen alan, kasabanın nispeten küçük bir alanı, 2-3 sokaktan ibaret diyebiliriz. Ama buradaki evler, dükkanlar ve sokak standları bile yeterince bir turizm canlılığı yaratmaya yetmiş. Mansur Bey sadece bu projeleri hayata geçirmekle ve bunlara kaynak yaratmakla kalmamış, aynı zamanda bütün bu işleri “turizm amaçlı bütüncül bir proje” içinde görüp değerlendirmiş. Hepsine birer işlev verilmiş, işletme ve üretime standartlar getirilmiş ve kalitenin, dolayısıyla “Beypazarı Markası”nın korunması için düzenlemeler getirilmiş ve önlemler alınmış. Evet, böylece Beypazarı bir “Marka” olmuş.
Galiba meselenin can damarı da burası. Sadece rastgele restorasyonlar yapmak değil önemli olan, aynı zamanda yaratılan mekanların faydacı ve bütünsel bir şekilde, turizm amacına yönelik olarak koordine edilmesi….
Beypazarı’nın belli başlı turistik değerleri: tarihi evleri, saydığımız yemekleri, organik ürünleri, “Beypazarı kurusu” denilen bir tür yağlı galeta, baskılı sofra bezleri ve telkari gümüş takıları. Hepsi bundan ibaret.
Beypazarı dedikleri bunlardan mı ibaretmiş? dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Evet, gerçekten böyle, ama önemli olan bir şey var: Beypazarı’nda korumacılık adına, turizm adına ve planlı kalkınma adına doğru şeyler yapılıyor ve bunların da ödülü fazlasıyla alınıyor, maddi ve manevi olarak.